16 Temmuz 2009 Perşembe

Duyduklarıma İnanamadım:)

Bendeniz metronun altından geçerken bir ailenin konuşmasına kulak misafiri oldum.Aslında biraz algıda seçicilik de vardı.Baba(50 yaş üzeri)ve kız(25-35) arasındaki sohbet şöyledir:
Kız:Eee baba adige ne, çerkes ne?Bağlantı ne yani?
Baba:Adigenin küçüğüne çerkes denir.
:))) Bilmeyen Adigeler varsa öğrene ;)

31 Mayıs 2009 Pazar

Askerlik Bittiiii

Teskere geldi çattı ve yarın hiç sevmediğim işimden "alın işinizi başınıza çalın"diyerek(tabiki içimden) ve çok mesuuut bir şekilde ayrılacağım.Darısı işyerinden nefret edenlere:)))

28 Mayıs 2009 Perşembe

Özlü Sözler

Bu girdim zaman içinde güncellenecektir.Burda arkadaşlarımdan duyduğum yada kendimin de ürettiği özlü sözleri bulunduracağım.İlk iki favorimle başlıyorum:)
*iş iyi birşey olsaydı üstüne para verilmezdi(emre)
*ama sevmem ,saygı severim(fatih);bü günlerde durumuma uygun olarak emrivaki sevmem,saygı severim diye de kullanıyorum:)
*hayatım kayıyor bir dilek tut:)

21 Mayıs 2009 Perşembe

Yolculuklarım


Dört günlük Ankara gezimi dün sabah bitirmiş oldum.Gidişin iple çekildiği, dönüşünse bir önceki dönüşe göre(her dönük bir öncekinden zor olmakta) zorladığı bir seferi daha tamamladım.
Önce aileyi görmek ,anneyi koklamak,anneanneden dualar almak,abla ve abiyle tadı damakta kalan sohbetler etmek ,Beytepe'de Ezginin Günlüğü'ne eşlik etmek,yanınızda birbirinizi büyüttüğünüz çocukluk arkadaşlarınızla çocuklar gibi coşmak, gondola binmek ve indiğimizde ölümün kıyısından geçmişçesine heyecanlanıp yaşadığınız gerilim dolu dakikaları anlatarak geyiğin suyunu çıkarmak.Sevdiğiniz insanlarla bir araya gelip kimisiyle üniversite geyiklerinizi tazelemek,kimisiyle tamamlamaya fırsat bulamadığınız cümlelere katıla katıla gülmek,kimisinin -derman olamasanızsa-sıkıntısını paylaşmak ve kendi sıkıntılarınızdan bahsetmek,kimisi ile küçük bir Ankara turu atmak ve herkesle yakında görüşmek üzere sözleşip ayrılmak...
Yani dört güne sığdırılmış ama iki ay tüketilecek anlar yaşandı, anılar hatırlatıldı:))
Ankara'da yaşamak hep keyifli gelirdi bana da, bu yıl daha bir anlam kazandı Ankara.Derin kökler saldığımız yerde bahar olmak kolay ,çiçekler açmak kolay,sonbaharları, kışları atlatmak kolay.
Ben bunları düşünürken telefonum çaldı ve sohbet arasında geçen bir cümlede takılı kaldı aklım " verilen mücadele mutlu olmak içinse neden mutsuz olduğumuz yerde bizi mutsuz eden insanlarla olalım Deniz?İnsan her yerde doyurur karnını" dedi ses.Evet dedim haklısın da...Sonra elimde ki kitap cevap verdi soruya "Hakkın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol.Bırak Hayat sana rağmen değil seninle beraber aksın."Hayatım bozulur,hayatımın altı üstüne gelir" diye endişe etme.Nereden biliyorsun hayatının altının üstünden daha iyi olmayacağını?"
Herşeye rağmen güzeldi denemek ,başka şehirde mutlu olabilmek için mücadele vermek ve hayatımın altını merak edip biraz düzen bozmak:))

12 Mayıs 2009 Salı

Gün Bugündür:))

Efenim saçma sapan bir günün ardından eve geldim, yorgun ,keyifsiz.İzin almıştım Ankara'ya gitmek için ama yüzüm gülmemişti.Eve gelir gelmez attım kendimi parka bir yürüyüş yaptım.Eve gelince daha yorgundum ama keyifsizliğim azalmıştı.Üstüne azda uykuda bulurum huzuru dedim uyudum.Kalktığımda var hala keyifsizliğim az biraz ,açtım msnimi dost meclisim evimde.Az sohbet ettim ,baktım yüzümde gülümseme var.Sonra öğrendim ki şenliklerde Ankara'daymışım.Planlar yapıldı.Eee tabi yüzdeki gülümseme büyüdü ,bazen kahkahaya dönüştü:))Derken Sinemcim geldi "aldım biletimi geliyorum Türkiye'ye" dedi:)Baktım ki mutlu olmuşum bile.Seviyorum uzaktan da olsa beni dost meclisinde hissettiren sanal dünyayı:))

31 Mart 2009 Salı

Alamanya hayranlığım arttı:)


Yıllardır baş ağrısı şikayetlerim olurdu ve ben sinüzite bağlardım.Her yıl tedavisini olduğum sinüzit için bu sene de rutin kontrolümü yaptırmıştım fakat doktor bende sinüzit olmadığını söylemişti ve bende madem sinüzit yok da bu baş ağrısı ne diye düşünmüş, doktoru başarısız teşhis koymakla suçlamıştım.Ayrıca nezaman eve gitsem hep çok yorgun hissederdim kendimi.Bunu da çok hızlı yürümeme bağlamakla birlikte bacağımın kasılması da anne tarafımdan gelen irsi bir rahatsızlıktı benim için fakat yanıldığımı iki gün önce bir ayakkabımı ayakkabıcıya götürdüğümde anladım.Evet evet bir ayakkabıcı:))Hatta şikayetlerimi bana kendisi sıraladı:)
Ayakkabıcı amcam Ege şivesiyle konuşan, işini çok önemseyen ,Almanya görmüş ayakkabıcılık eğitimini oralarda almış biriydi ve alabildiğine ukala ama babacan tavrıyla beni mest etti.Mest etmekle kalmadı bütün şikayetlerimin nedenini de açıkladı ve teşhisi koydu.Ayak yapımdan kaynaklanan bir sıkıntıymış, çözümüde oldukça basit olan bu problem bende yıllarca nedenlerini başka şeylere bağladığım, yaşam kalitemi düşüren rahatsızlıklara yol açmış.Amcam yıllarca Almanyada bu işin eğitimi aldığını nerdeyse bir ortopedist kadar ayakta bulunan kemikleri ezbere bildiğini ve ayaktaki ortopedik bozuklukların ne gibi rahatsızlıklar yaratacağının da eğitimini aldığını söyledi.Sonra bana eli ile göstererek sorunun neden kaynaklandığını, neden bu şikayetlerin oluştuğunu anlattı.Ben azım açık amcamı dinlerken o anlatmaya devam etti.Almanya'dan ve oradaki işinden, kariyerinden söz açıldı.Şirketin ödemelerini üstlendiği işiyle ilgili eğitimlere devamlı katıldıklarını ve hatta şirketlerinin fotoğrafçılık gibi kurslara katılmalarını da sağladıklarını söyledi ve sonunda da " Türklerin yeteneği Avrupa'nın bilgisi birleşince benim gibi ayakkabıcılar yetişiyor"dedi:))
Bense biraz hayranlıkla teşekkür ettikten sonra kapıdan çıktım.Sonra anladım ki hayranlığımın ayakkabıcı amcama olduğundan çok Almanya'ya ve her işi ne kadar önemsedikleriydi sanırım:))

27 Mart 2009 Cuma

Ameliyatlar Sonrası İzlenimlerim:)

İş gereği yaklaşık on beş ameliyata gözlemci olarak girdim ve bunlardan en az beşi açık kalp ameliyatıydı.Bunun yanında anjiolar,kalbe stent takma ve balon işlemlerini de gördüm.Bu ayrıntıyı söylüyorum çünkü açık kalp ameliyatları ve kalple ilgili işlemler görebileceğiniz en kanlı, korkutucu ameliyatlar ve müdahaleler.Yinede bir kişiyi fiziksel olarak öldürüp yeniden yaşama bağlamak baya ilgi çekici.
Bir de bu ameliyatlar içerisinde sezeryanlar vardı ki en umut vericisi ve keyifli ameliyatlardandı.Bir bebeğin anne karnından çıkarılışı ve ciğerlerinin hava ile karşılaşınca cılız, ağlamayla karışık çıkardığı sesin yaşam belirtisi oluşu da ayrı güzeldi...
Diğer cerrahi müdahaleler ise insanların yaşam kalitesini arttıracak gerekli işlemlerdi benim için.
Bu ameliyatları izledim de ne oldu?
1)Kan gördüğümde yada bir insanın kesilip biçilmesinde ne kadar soğuk kanlı olabileceğimi gördüm ki baya soğuk kanlıyım:)Anlattığım insanlar anlattıklarımla dehşete düşerken ,bense o ameliyatı izlememeli ,o ameliyatı ben yapmalıydım diye aklımdan geçiriyordum.Belki gelecekte tıp okuyasım bile gelebilir:)
2)Geleceğim için planladığım iş için baya bir bilgi edindim fakat planladığım iş olmasa da edindiğim bilgiler lüzumsuz olmayan ,bundan sonra hayatımın neresinde kullanacağım ki dedirtmeyecek tarzdan bilgi.Yarı doktor sayılırım nasıl olsa:P:))
3)Hiç bir cerrahi müdahale gerçekten gerekmedikçe yapılmamalıdır.Estetik konusunda endişelerim arttı.Zira her ne kadar soğuk kanlı olsamda bıçak altında yatanların yerinde olmak istemem.Çok zor durumda kalmadıkça da ameliyat olamam artık sanırım.(Belirtmek isterim ki izlediğim hiç bir cerrahi müdahale başarısız değildi ve steril anlamda beklentimin üstünde müdahalelerdi ayrıca her ameliyat öncesi ve sonrası sayım yaparak hastanın içinde gazlı bez yada makas vb gibi ameliyat malzemesi kalmasını önlüyorlar.Umarım ameliyat olacakları bir nebze de olsa rahatlatmışımdır:))
4)Ameliyathaneler filmlerde izlediğimiz gibi bol stresli ,herkesin telaşlı olduğu ciddiyetin hat safhada olduğu yerler değilmiş.Aksine herkesin dikkatli işini yaparken şakalaşmayı elden bırakmadığı kısık müzik eşliğinde yapılan bir işmiş.Yani çoğu zaman relaxlar.Tabi bu benim izlediğim ameliyatları gerçekleştiren ekibin işini iyi bilen doktorlardan, yardımcılarından oluşmasından ve birbirleriyle olan uyumundan kaynaklanıyor olabilir:))Bu da sanırım anestezi görmeden önce hastayı rahatlatan bir durum olsa gerek.
5)İnsan vücudunun dış görünüşünü olumsuz etkilediği gibi iç görünüşünü de olumsuz etkileyen şey yağ zerrecikleriymiş.Ne damar ne kan nede kas yağ zerrecikleri kadar kötü gözükmüyor.Ayrıca ameliyatı zorlaştırıyor.Ameliyata girecek şişman hastalara önerim zayıflayın izleyicinin de bir göz zevki var:))
6)Bir de hiç bir mekanda çıplaklık bu kadar doğal karşılanmaz sanırım.Hastaların coğunu tedirgin eden bu durum aslında ameliyathanedeki hiç kimsenin takılmadığı bir unsur ve en kısa sürede üstünüz steril örtülerle örtülüyor(Hasta uyutulduktan sonra amelyathaneye getirildigi hastane kıyafeti üzerinden alınıyor).Sadece müdahalenin yapılacağı bölge açıkta bırakılıyor ve o saatten sonra masada yatan kişinin insan olduğu bile unutuluyor.
Şimdilik aklıma gelenler bunlar, aklıma geldikçe eklemeye devam edeceğim:))

11 Mart 2009 Çarşamba

Ruhumu doyurasım var:)


Offf offf içimde müthiş, bu zamana kadar hiç hissetmediğim kadar çok müzik dinleme isteği var ama kendi bilgisayarımdaki şarkılarımdan çok sıkıldım.Ankaramdaki bilgisayarımı özledim.Beynimde kardeş türküler,ince saz,leman sam ,levent yüksel,ruhi su,cem karaca,timur selçuk, ezginin günlüğü ve aklıma ismi gelmeyen n tane şarkıcı ve grup bağıra çağıra şarkılar söylüyor.Beynimin bir yanında farid farjad müzikleri yankılanırken diğer tarafında hızlı çerkez müzikleri yankılanıyor.Ruhum müziğe doymayacak gibi bir hissiyatla müzik dinlemek istiyorum ama dinleyemiyorum.Birde ismini,şarkılarını bilmediğim insanlar var onları dinlemek istiyorum.Bir tarafımın coşması, bir tarafımın dinginleşmesi lazım, bana müzik lazım.Bilgisayarımı açınca sonsuz listem olsun istiyorum, bu gün bunu dinlemek istemiyorum dediğimde n tane alternatif istiyorum.İstiyorum işte istiyorum...Eve gider gitmez bilgisayarımı açayım, beynimde yankılanan sesler evimin içinde yankılansın istiyorum.Bir sahne olsun istiyorum ,sahne yukarı çıksın istiyorum, arkadan müzik gelsin ışıklar olsun,orkestra çalsın şarkıcı söylesin ben elimde kahveyle dinleyim bu sırada diğer insanlarda zaman durduğu için donsun istiyorum:)))

9 Mart 2009 Pazartesi

Eğitim kampına alındım;)

Geçen hafta beklenen olay gerçekleşti ve bir süper kahraman oldum:)Hastane yeni programa geçti ve altı kat arasında Deniz hanım diyenin yanında buldum kendimi.Hemen yardım hizmeti verdim,yardım etmekle kalmayıp hayat kurtarmış bile olabilirim:)Şu iş yerinde böyle koşuşturduğumu gören olmadı daha önce.Bütün yorgunluğuna rağmen en zevkli haftaydı;)Bunun yanında birde düzenlemesini yapmam gereken bir hastane web sitesi var ki; sitenin düzenlenmesi değilde site de yer alması gereken yazıları doktorların elinden alması zorlu olacak gibime gelse de deneyeceğim, yılmayacağım.
Bu hafta sonu birde kursum başladı yani yine yeniden ingilizce...Hocam da değişmiş;pek bir heyecanlı, hızlı olan hocamı takip etmek beni zorlamakta.İngilizceye olan yoğun ilgimi de kaybetmekten korksam da bu sefer yenik düşmeyeceğim kadere:P
Birde bu aralar ara sıra uğramam gereken staj okulum var.Bunun yanında ünlü kalp ve damar cerrahından kalp nasıl çalışır konulu ders almaktayım ve bir kez daha ben niye doktor olamadım diye geçmiş zamana yanmaktayım.Yakında da daha anlayarak ve daha bilinçli olarak ameliyatlar izleyeceğim.Öncekilerin tadı damağımda kalmıştı zaten:D
Bir de departman başındaki amirim sayesinde sıkı bir rocker olabilirim.Ben ki hiç yabancı müzik dinlemezken Beatless dinler oldum.Pink Floyd'u hiç duymadığımı söylediğim de ise kınama cezası aldım ve şimdi The wall çalışmasının kitabını okuyorum sonrada cdsini izleyeceğim ve felsefesini anlayacağım.
Öğrenmem gerektiğini düşündüğünüz bir şey varsa şimdi söyleyin çekinmeyim zira öğrenmeye güdümlü bir yıl yaşamaktayım:)

20 Şubat 2009 Cuma

İntermediate Bir Okuyucuyum Fazla Zora Gelemem:))


Genelde referans almadan bir kitabı okumam.Referans noktam da genelde Derya Hocadır.Onun önerdiği hiç bir kitaptan bu güne kadar şikayetçi olduğumu bilmem yada bilmezdim .Taki koca tembeli okuyana kadar.
Ablam kitap için eğlenceli olduğunu söylemişti.Bir insanın evinde piton besleme macerasını anlatan bir kitaptı.Bende ablamın da okeyini almış kitabı aldım ,okudum ama bu sefer olmadı Derya hocam:))Benim kitapta beğenmedim nokta ise saçma sapan akıl yürütmeler, kitabın bütünlüğünü akıcılığını önleyen ağdalı anlatımlar var.Kitabın takibini zorlaştıran, hatta "ya ben okurken sanırım çok kafamı vermeden okudum, atladığım bir yer var yoksa bu ne alaka "dediğiniz ve başa dönüp okuyunca sizin suçunuz olmayan bir sürü anlatım var.Kısacası sıktı beni... Hiçte eğlenceli bulmadım bir pitonun evde beslenme hikayesini . Sanırım bu kitap benle ablam arasındaki farkı belirledi.Ablam iyi bir okuyucu ve ağdalı edebiyat bile seviyor , keyif alıyor.Bense orta karar bir okuyucu olarak ağdalı edebiyat sevmiyorum ,beni aşıyor:))

Kaçınızda Abhazya Bayraklı Atkı Var:))


Bu gün yine aynı saatlerde uyandım,aynı saatte evden çıktım ve yine aynı saatte işe geldim ,yine aynı kişilerle günaydınlaştım ,hatta yediklerimim bile aynı olduğu poğaça ve çaydan oluşan kahvaltımı yaptım.Her şey aynı iken bu günü farklı kılan olay gerçekleşti ve adıma kargo olduğunu söyleyen ev arkadaşım bana müjdeyi vermiş oldu.
Beklediğim bir kargoydu ama bu gün mü yarın mı,yani hangi gün geleceğini bilmiyordum.Ayrıca beni mutlu eden gönderilen hediyenin anlam ve önemiydi.Sanıyorum ki eşi ve benzeri başkasında olmayan Abhazya bayraklı ve üzerinde Abhazya yazan atkı benim için işlenmiş ve bana yollanmıştı:))Sorarım kaçınızın adına Abhazya bayrağı ile işlenmiş atkı var?Ben Mutlu olmayayım da kim olsun;)Düşünüp de emek verip bana bu kadar güzel bir hediye yollayan abhaz arkadaşıma da ayrıca çok teşekkür ediyorum:D

17 Şubat 2009 Salı

İtinayla Seçtim

Sayın takipçilerimin beni kınadığını duyar gibiyim.Blog yazmak ciddi bir iştir,zaman ayırmak gerekir ve düzenli yazı yazmak blog yazarlığını geliştirir.Bense biraz savsak bir blog yazıcısı olarak gözüksem de sanmayın ki gerçek bu ve tembelliğimden uzun süre yazmıyorum.

Uzun süredir yaşadığım şehrin de bana sunduğu avantajları kullanarak iyi bir sinema takipçiliği yapmaktayım.Bu zamana kadar gittiğim filmlerde izlenmeye değer bulduğum iki film var.Biri gerçek bir hikayeden yola çıkarak çekilmiş olan Sahtekar.Başrolde Angelina Jolie olan bir Clint Eastwood filmi:)

Bir diğeri de Benjamin Button'ın Tuhaf Hikayesi.Oyuncusu Brad Pitt olan David Fincher filmi.Film gerçek olması mümkün olmayan bir olayı o kadar etkileyici anlatmış ki çoğu zaman izleyicide gerçekte de olabilirlik hissiyatı yaratıyor yani gerçek dışılık yadırganmıyor.
Bilenler bilirler ben sinemaya gitmekten pek hoşlanmam.Film izlemek keyif işidir. İstediğim zaman ara vermeliyim yada hic ara vermek istemiyorsam ara vermek zorunda olmamalıyım.Sonra çokta rahat olmayan bir koltukta değil de ,istediğim koltukta yada yatagımda uzanarak izlemeyi tercih ederim.Bir de nekadar sessiz olursa olsun kalabalıkla izlemeyi sevmem filmi.Evde ya da odamda yalnız olmayı da tercih ederim.Bu nedenledir ki; eğer gittiğim film bu olumsuzlukları gözardı edebilecek kadar güzel değilse ,verdiğim paraya ve harcadığım zamana acıyorsam ozaman biraz anlamsız bulurum sinemaya gitmeyi ve uzun süre ayak basasım gelmez sinema denilen mekanlara.
Bu iki filmden çıkarken deydi be dedim,hatta yüzümde memnuniyet bildiren gülümseme de vardı ,hatta ve hatta ee nezaman izlerim ki bu tatta film birdaha sinemada diye geçirmedim değil içimden:)İtinayla seçtim ve gidilmesini şiddetle öneririm:D(gitmezseniz döverim bak:P)

27 Ocak 2009 Salı

Çok Çalışmam Lazım Çoooookk


Kendini çalışırken işsiz hisseden kaç kişi vardır bilmem ama benim öyle hissettiğim kesin.Bu kaderi değiştirmekte elimde bunu da bilmekteyim.Ama seçim yapması çok zor oluyor.Şimdi önümdeki seçenekler şunlar;
1)Sağlık sektöründe kalmak için şartları zorlamak.Bunun içinde benim yapmam gerekenler var ;yazılmış olduğum sağlık işletmeciliği bölümü derslerini çalışmak ,gerekli sertifikaları toplamak ve yarılamış olduğum ingilizce kursunu devam ettirmek.
2)Özel sektörden vaz geçmem ama mesleğime dönmek istiyorum dersem de yeniden fiziğe dönüp dershane piyasasında yer edinmek adına çaba sarf etmem ve Ankaramda ki bağlantılarımı kuvvetlendirmem gerekecek(önce bağlantı kurmak gerekecek tabi:)) ki en uzak şık bu gibi gözükmekte.
3)Ne özeli ya devlet gibisi var mı diyip Kpss sınavına çalışmak da son şık olmakla birlikte beni düşündüren yanı da var.Zira yarım dönemlik sürem kalmışken hem eğitim derslerini hemde genel kültür adı altındaki tarih ,coğrafya ve vatandaşlık derslerini çalışıp yetiştirmem gerekiyor ki ;insanların bir yıl boyunca öss'ye çalışır gibi çalıştıklarını düşününce sanırım hayalperest davranıyorum diyorum:)Bir de eğer ki bu şıkkı seçersem ingilizce kursumu da devam ettirmeliyim, hastanem gönderirse sertifika programımı tamamlamalıyım.
Eee aklıma gelen soru şu; bir kaç karpuzu bir koltuğa mı sığdırmaya çalışıyorum ,yoksa gözümde büyütüp tembellik etmeyi mi seçmek istiyorum.Ben bilemedim:)Mevlam yardımlarını, dostlarım desteklerini, kendimde azimimi esirgemezsem olur herhalde:)

9 Ocak 2009 Cuma

İsyanlardayım:)))

Off offff çok sıkılıyorum işimde.Hiçbir iş yapmadan geçiriyorum bütün günü.Önümde bilgisayar ,internet ,masamda kitaplar.Çalışma saatlerini bunlarla değerlendiriyorum.(Şu anda da çalışma saatleri içerisindeyim:))Duyar gibiyim içinizden geçenleri."Daha ne istersin allahtan. Bütün gün otur ayın sonunda da maaşını al,allah herkese versin ,buldundu bunuyorsun Deniiiiiiiiizzzzzzzz"diyorsunuz demi.

Hiçte öyle değil arkadaşlar.İnsanın işi olmayınca çok sıkıldığı bir yana ,herkesin iş yaptığı bir ortamda siz iş yapmayınca kendinize olan güveniniz bir parça sarsılıyor,öğrenme hevesiniz ,sorma hevesiniz kalmıyor.Aynı işler üzerine kaç soru sorabilirsiniz ki?Sanmayın ki sormuyorum, iş istemiyorum ama maalesef departman departman dolaşmama rağmen iş sıkıntısı çekiyorum.Görevleri elinden gidecek korkusu yaşayan departman amirleri ve departman çalışanları iş öğretmek konusunda pek isteksizler.Onlar açısından bakınca haksızda sayılmazlar bu korkuyu yaşamakta.Yönetimin de bu durumla ilgilenmemesi cabası.Bu nedenledir ki özledim öğretmenliğimi ,öğrencilerimi hatta kendi öğrenciliğimi.

İnsanın işe yaradığını hissetmesi güzel bir duyguymuş.Dershanede çalıştığım zamanlarda da çok paralar almadım ama severdim oraya gitmeyi, çalışmayı,üretmeyi.Burada da çok para almıyorum ama evet istiyorum zam hiç bir iş yapmamama rağmen:))Yüzsüz demeyin zira size de çalıştığınız yerde ihtiyaç yokmuş gibi davranılsaydı(İş var aslında.Normalde yoğunluklarından şikayet eden arkadaşlar ben ve benim gibi bulunan arkadaşlara iş vermemeye yemin etmişler gibi)sizde isterdiniz orada sizi tutacak bir neden olmasını.Sözün kısası yıpranma payı olarak istiyorum hakkımı:)))Ya iş versinler öğreneyim, öğrendikçe hedefler koyayım kendime,üreteyim ve mutluluğu bunda bulayım işimde yada istiyoruuuuuummmmm daha fazla parayı:))))Kimsenin hakkı yok bana böyle hissettirmeye:P

6 Ocak 2009 Salı

Zaman


Yeni yıl hep bir başlangıçtır ve umut doludur yada eskidendi bu söylediklerim yada insanın insana söylediği yalandı hep, biz çocuktuk inandık, büyüdük yalan olduğunu mu anladık bilmem.

Yeni bir yıla gireli yedi gün oldu ama korkumdan tv açamaz oldum.İlk gün yedi üniversite öğrencisinin ihmaller dizisi sonucunda öldüğünü öğrendik.Yapılan açıklamalar,görüntüler,reyting uğruna izletilenler...Bu yetmezmiş gibi bir de savaş haberleri var.Ölen siviller ki ;bunların yarısı çocuk.İhmaller ,iftiralar ,acımasızlıklar,insanlığından utandıran eylemler,olaylar...2009'a dair güzel haber duyanınız var mı yada umut besleyeniniz?Her sene bir öncekini aratır oldu.

Zamanın acıları dindireceği söylenir hep ama dursun istiyorum zaman.Acıya acı ekler ,umut vermek yerine alır oldu...