Dört günlük Ankara gezimi dün sabah bitirmiş oldum.Gidişin iple çekildiği, dönüşünse bir önceki dönüşe göre(her dönük bir öncekinden zor olmakta) zorladığı bir seferi daha tamamladım.
Önce aileyi görmek ,anneyi koklamak,anneanneden dualar almak,abla ve abiyle tadı damakta kalan sohbetler etmek ,Beytepe'de Ezginin Günlüğü'ne eşlik etmek,yanınızda birbirinizi büyüttüğünüz çocukluk arkadaşlarınızla çocuklar gibi coşmak, gondola binmek ve indiğimizde ölümün kıyısından geçmişçesine heyecanlanıp yaşadığınız gerilim dolu dakikaları anlatarak geyiğin suyunu çıkarmak.Sevdiğiniz insanlarla bir araya gelip kimisiyle üniversite geyiklerinizi tazelemek,kimisiyle tamamlamaya fırsat bulamadığınız cümlelere katıla katıla gülmek,kimisinin -derman olamasanızsa-sıkıntısını paylaşmak ve kendi sıkıntılarınızdan bahsetmek,kimisi ile küçük bir Ankara turu atmak ve herkesle yakında görüşmek üzere sözleşip ayrılmak...
Yani dört güne sığdırılmış ama iki ay tüketilecek anlar yaşandı, anılar hatırlatıldı:))
Ankara'da yaşamak hep keyifli gelirdi bana da, bu yıl daha bir anlam kazandı Ankara.Derin kökler saldığımız yerde bahar olmak kolay ,çiçekler açmak kolay,sonbaharları, kışları atlatmak kolay.
Ben bunları düşünürken telefonum çaldı ve sohbet arasında geçen bir cümlede takılı kaldı aklım " verilen mücadele mutlu olmak içinse neden mutsuz olduğumuz yerde bizi mutsuz eden insanlarla olalım Deniz?İnsan her yerde doyurur karnını" dedi ses.Evet dedim haklısın da...Sonra elimde ki kitap cevap verdi soruya "Hakkın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol.Bırak Hayat sana rağmen değil seninle beraber aksın."Hayatım bozulur,hayatımın altı üstüne gelir" diye endişe etme.Nereden biliyorsun hayatının altının üstünden daha iyi olmayacağını?"
Herşeye rağmen güzeldi denemek ,başka şehirde mutlu olabilmek için mücadele vermek ve hayatımın altını merak edip biraz düzen bozmak:))